13 Eylül 2011 Salı

EGO

hey ego ya da hegemonya sen nelere kadirsin???
90 larda o kadar da çok kullanılmayan bu kelimeler nedense 2000 li yıllardan itibaren çok duyar oldum. Tabii bunda büyümeninde etkisi var yinede bu kelimeler ile ilgili bir istatistik yapılsa sanırım deminde dediğim gibi daha çok kullanıldığı ortaya çıkacaktır, peki nedir bu sözcüklerin kelime anlamı:

İd, ego ve süperego insan zihninin katmanlarıdır. Bu katmanlar birlikte yer almalarına karşın farklı düzlemlerde fonksiyon görürler.
ID, zevk temelli bir istekler ve aşırı ısrarcı temel enerjinin çıkış noktasıdır. Temel ve en ilkel benliktir. Ana kaynağı cinsellik, açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır
EGO; ise id nin bu isteklerini gerçeklikle karşılayan kısımdır. Çeşitli savunma mekanizmaları ile idi dengeler. İd ve süperego arasında dengeleyici unsurdur. Temel görevi kişisel güvenlik sağlamak ve idin bazı isteklerine izin vermektir. Freud ilerki yıllarda gerçekliği test etmek, savunma, bilgi sentezi ve zeka fonksiyonları ile hafızayı bu merkeze bağlamıştır
Süperego baba figürünün ve kültürel adetlerin içselleştirilmiş bir sembolüdür. Id nin ihtiyaç ve talepleriyle çatışma halindedir. Id ye karşı saldırgandır. Tabuları ayakta tutar. Oidipus kompleksinin çözümü için baba figürünün içselleştirilmesidir.

Hegomonya ise devlet yönetimlerinde ya da eski yunanca baskın olan yönetimi betimlese de gündelik dilde daha çok baskınlığı belirtmektedir.

Hepimiz belli bir sosyal çevrenin içinde büyüyoruz, sosyal açıdan belli bir konuma sahibiz kimimiz arkadaşları arasında daha saygın bir yere sahip, ya da kimi iş yerinde daha çok söz sahibi , kimi aile içinde sevilen dışarıda pek sevilmeyen biri vs. vs. vs.

Ve bakıldığında çoğumuz ilişkilerimizde istesek de istemesek de etki alanımızı arttırmak isteriz hatta zaman zaman zaman en yakınlarımız ile bir çekişmeye gireriz daha baskın hale gelmek için. Kimimiz daha güzel olmak ister, kimimiz tek söz sahibi olmak ister, kimimiz en fazla kazanan olmak ister bu liste gider de gider....Kimi zaman bu hırsa girdiğimizin farkına varmayız, kimi zaman körükleye körükleye gideriz bunların üstüne, bu yüzden en sevdiğimiz bile rakibimiz olur zaman zaman.....

Neden?

Bence bu durum en temel içgüdelerin dallanıp budaklanmış halidir... en temel ihtiyaçların barınma, üreme, karın doyurma olduğunu ve bunun temel içgüdüleri yönlendirdiğini varsayarsak; herhangi bir ortamda elde edeceğimiz baskınlık bu üç temel ihtiyacın daha fazla ve rahat biçimde karşılnamasını sağlayacaktır.

Buraya kadar bir sorun yok, bu içgüdüler ego ile tatmin edilebilir. Buradaki asıl sorun bu baskınlık yaratılırken başkasının varlığını ne kadar etkileniyor?? Yani ben güdülerimi tatmin edeyim derken karşı tarafa zarar veriyor muyum? asıl önemli olan bu; ve ne yazık ki bu zararı hem biz veriyoruz hem de aynı zamanda başkaları tarafından bunun zararını görüyoruz.

Kimimiz iş yerinde baskın olmak için altımızda ki elemanı eziyoruz, ya da eziliyoruz bir üstümüz tarafından,
kimimiz zaman zaman etrafımız ile rekabete gieiyoruz " o araba almış bende alayım" diye, yani, karşılaştırmaya gidiyoruz.Ya karşıdaki neye sahipse aynısına sahip olmaya ya da karşımızdaki ni ezmeye çalışıyoruz...

Peki nedir bu durumun ilacı, 1. si biz bunu yaptığımız da nasıl düzeltmeli 2. böyle bir şeye maruz kaldığımızda nasıl yanıt vermeli neyse bu durum da başka bir yazının konusu







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder